İstanbul Taksim Gezi Parkında Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilerek alış veriş merkezi ve konutlara (moda deyişle ‘rezidans’a ) dönüştürülmesi ve Gezi Parkı’nın ağaçlarıyla birlikte yok edilmesine karşı başlatılan masum direniş, üç gün içerisinde ülkenin her bir köşesine yayılarak hükümetin özgürlük, insan hakları ve özel yaşama müdahalesine karşı bir eyleme dönüştü. Olayları hepimiz sosyal medyadan takip ettik, bazı çok yakın arkadaşlarımız, eşimiz dostumuz bizzat orada bulunarak direnişi desteklediler. Biz de yaşadığımız şehirdeki gösterilere katılarak bu harekete desteğimizi gösterdik. Gezi Parkı direnişinin destekleyicisi olarak günlerdir hazırlamak istediğim bir yazı vardı.
Onu ilk gördüğümüzde değişik birşeyle karşı karşıya olduğumuzu anlamıştık. Sahnedeki bu çok genç adam, kocaman kıvır kıvır saçları ve kırmızı ceketiyle alıştığımız bir klasik müzik bestecisine benzemiyordu.
Dizi fanatiği değiliz. Sadece daha önce Avrupa Yakası’nın, şimdi de Yalan Dünya’nın hastasıyız o kadar. Başkaca bir dizi bağımlılığımız yoktur. İki dizinin de ortak yönü yaratıcılarının Gülse Birsel olması. Senarist, yazar, oyuncu Gülse’miz son zamanların en popüler şöhreti.. Hem alımlı hem de akıllı. Kendisini hiç öyle üstün görmeyen, hatta kendisiyle dalga geçmeyi çok seven bu zeki oyuncu, yazar ve gazeteci dillerden düşmeyen birçok karakter yaratmayı beceriyor. Gülse neye dokunsa altın oluyor diyorlar, katılmamak mümkün değil.
Avrupa Yakası’nın ‘Dilber Hala’sını hatırlıyorsanız, o zamanlar Dilber Hala partileri düzenleniyordu, herkes onun gibi giyinip onun replikleriyle konuşarak etrafındakileri kırıp geçiriyordu. Vasfiye Teyze de bugünlerde öyle popüler bir karakter işte.
Her yıl düzenlenen geleneksel Anzak Şafak Ayini’ne bu sene ilk kez bir Türk din görevlisi de katıldı. Çanakkale Savaşının 98. yıldönümünde Toronto’da bulunan Avustralya ve Yeni Zelanda temsilcilikleri, Toronto Başkonsolosluğumuz ile birlikte Canadian Forces College’de anma töreni düzenlediler.
Bizim gibi yurtdışında yaşayıp her fırsatta memleketi ziyaret etmek isteyenlerdenseniz, ziyaretiniz de istanbul’da geçecekse şimdi tavsiye edeceğim şunları yapmadan dönmeyin derim. Burada öyle ‘ölmeden önce seyretmeniz gereken 100 film’ gibi bir reçete vermeğe çalışmıyoruz. Ve bu tavsiyeler beş değil ellibeş şey de olabilir, bunlar bizim rasgele seçtiklerimiz ve önem sırasında değil;
“Ben çok uyumlu bir insanımdır, her duruma uyum sağlarım, herkesle geçinirim bir tek kendimle uyuşamadım.…”
Bunu söyleyen arkadaşım, sigarayı bırakamayışından yakınıyordu,bırakmak istiyordu (!),ama o bizden içerde bir biz var ya, işte ona laf anlatamıyordu ve büyük ihtimalle onunla uyuşamıyordu ki sigara bırakma işlemi gerçekleşemiyordu ☺
- Sigarayı bırak…
- Bırakmayacağım işte, o benim tek dostum…
- Senin en yakın dostun ben değil miyim ?
- Hayır, sigara.…(sigaranın yerine buraya alkol,para,alışveriş,seyahat,eş, çocuk,yemek,temizlik gibi bağımlılıklarınızı koyabilirsiniz)
Bu yıl yedincisi verilen Gönül Angıner Eğitim bursuna, Ryerson Üniversitesi öğrencisi Sıla Özer layık görüldü. Northern District Library’de 3 Mart pazar günü yapılan törene Başkonsolosumuz Ali Riza Güney ve aliesi, Sıla’nın ailesi, arkadaşları ve bu bursu daha önce kazanmış olan öğrencilerden Nesime Aşkın, Duygu Nangir, Ecem Kafadar ve Emre Özgüven katıldılar.
Sanıyorum üç, belki de dört yıl önceydi. Ona ait bir besteyi ilk kez duyduğumda arabada her zaman dinlediğim caz istasyonunu dinliyordum. O zaman kimin çaldığını bilmediğim o piyano ve o beste o kadar sarmıştı ki beni, eve geldim, fakat parça bitmeden arabadan inemedim. Bu nefis kompozisyonun kime ait olduğunu mutlaka öğrenmem gerekiyordu. Hemen internete girip araştırdım, buldum ve büyük bir mutlulukla o CD’yi aldım. Albümün adı ‘Need Another’ çalan parça ise ‘Positive Spin’di. İlk kez dinlediğim bu kompozisyon, severek dinlediğim müzisyenlere Nancy Walker ve grubunu da eklemişti.
Seramik sanatçısı Attila Galatalı’yı bizim aile halam Filiz Özgüven (Galatalı) ile arkadaşlıkları zamanlarında tanıdı. Şahsen, onun Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli seramik sanatçılarından biri olduğunun farkına ise daha sonra varacaktım.
2012’nin son günlerinde bir hafta arayla sadece müzik dünyasının demeyeceğim, insanlık ortak kültür birikiminin iki devini kaybettik. Önce Amerikalı caz ustası Dave Brubeck 92 yasına basmasına bir gün kala aramızdan ayrıldı. Tam bir hafta sonra da Hintli sitar virtüözü Ravi Shankar’ın ölüm haberi geldi. İkisi de aynı yaştaydılar ve uzun ömürlerine çok şey sığdırmışlardı. Ravi Shankar’ı başka bir yazıya bırakarak Dave Brubeck’den biraz bahsetmek istiyorum.