“Ben çok uyumlu bir insanımdır, her duruma uyum sağlarım, herkesle geçinirim bir tek kendimle uyuşamadım.…”
Bunu söyleyen arkadaşım, sigarayı bırakamayışından yakınıyordu,bırakmak istiyordu (!),ama o bizden içerde bir biz var ya, işte ona laf anlatamıyordu ve büyük ihtimalle onunla uyuşamıyordu ki sigara bırakma işlemi gerçekleşemiyordu ☺
- Sigarayı bırak…
- Bırakmayacağım işte, o benim tek dostum…
- Senin en yakın dostun ben değil miyim ?
- Hayır, sigara.…(sigaranın yerine buraya alkol,para,alışveriş,seyahat,eş, çocuk,yemek,temizlik gibi bağımlılıklarınızı koyabilirsiniz)
Erenlerin sırrı, içlerindeki benle ağız dalaşına girmemek ve barış içinde uyum içinde yaşamak ya da kemale ermek demek bu olsa gerek. Ama o noktaya gelene kadar bayağı dünya tozu yutmak ya da başka deyişle dünya toprağı çiğnemek gerekiyor ki ego törpülensin, küçücük kalsın sesi dahi çıkmasın…
Yunus Emre ne demiş, bir ben var benden içerde.. o içindeki benle uyuşmak için hocasının dergahında 35 yıl odun taşımış ki sonra Yunus Emre olmuş. Neden 35 yıl odun taşımış ? Yunus Emre olmak için. Bir başka deyişle ermek için. Yine bi başka deyişle olgunlaşmak için, pişmek için.
Şimdi diyeceksiniz ki ne âlâkası var bütün bunların bizimle, zaten size bu soruyu sorduran, konuyu sizin dışında herkesle ilgiliymiş gibi gösteren de egocuğunuz. Peki dünyamıza dönelim. Size deseler ki istinye Park Alışveriş Merkezine Louis Vuitton çantan, Louboutin (hani şu altı kırmızı meşhur ayakkbılar var ya) ayakkabıların ile gideceksin ve ortasında mendil açacaksın dilenmeye başlayacaksın. ” aaa bu da nerden çıktı şimdi, Allah muhtaç etmesin”. Etmesine etmesin de ama diyelim ki etti, egoyu sıfırladınız mı bu hayli abartılmış örneği de gayet nötr yani ne negatif ne pozitif bir bilinçle karşılayabilirsiniz.
Bizi bizden soğutan,bizi bizden kaçıran o cılız ama çoğu zaman da çok gür sesiyle çıkan egomuz: Peki ego dünya yakıtı değil mi, egomuz olmasa yaşayabilir miyiz ? Kimse bize arınmaya Tibet’e git, günlük işlerinden emekli ol demiyor tabii, azı karar çoğu zarar deyip, sizi biraz düşünmeye bırakalım, çünkü en doğru cevabı yine içiniz yani siz vereceksiniz.…
Bu dünyaya niye geldik ? Seçtiğimiz bizi sevmek, barışmak, uyuşmak, kendimizi en küçük noktamız ve detayımızla kabul ederek dışarıya pozitif sinyaller vermek. Ne güzel çillerimiz, ne güzel miyop gözlerimiz, ne güzel seyrek saçlarımız (İçinizden “ne güzel aç parantez deseymiş ya” diyenleri duyar gibi oluyorum ama onun da bir amacı var ki hepsinin güzelliğini ve özelliğini bir kere daha hatırlamak), ne güzel kalın bacaklarımız ve bir türlü incelmeyen kalın bileklerimiz, pantolon bulmakta bizi zorlayan basenimiz, ayrık dişlerimiz, düşük kaşlarımız. Bunlar bizi biz yapan özellikler. Sevenlerimizin de bizi olduğumuz gibi kabul edecekleri pakette bonus geliyor bu özellikler çünkü kimse Angelina Jolie ya da Brad Pitt ile evlenmiyor, tersi kanımca oldukça sıkıcı olurdu ve zaten onların da paketlerine bir göz atmak lazım ☺.
İlişkilere bakalım.. Çoğu yeterli sevgi ve ilgiyi görememekten bitiyor. En güzel hayallerle, en şatafatlı düğünlerle başlayan evlilik serüvenleri maalesef çok geçmiyor ki adliye koridorlarında o sevgiden, verilen sözlerden eser kalmayarak iki yabancı olarak bitiyor. Kendini sevmeyen bir erkek veya kadın karşı taraftan veya uzağa gitmeyelim hemcinslerinden ya da ailesinden sevgi görmüyor. Ne demiş düşünür “Allah’ım bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceklerimi de kabul etmek için hoşgörü ver. Biz bu dünyaya genetik mirasımızla geliyoruz. Mavi gözümüzü annemizden, tenimizin rengini babaannemizden„ sabırsızlığımızı babamızdan, merakımızı halamızdan kısaca halk arasında 7 göbek çeker derler ya bence bir 17 göbek daha ekleyelim. Karman çorman bir karışım olarak dünyaya ayak basıyoruz. Bu karışımla barışmak dünyaya 1–0 galip başlamaktır. Bu da mutluluğun anahtarıdır. Bu dünyaya gelen her birimiz ses tonumuz, parmak izimiz, huyumuz, alışkanlıklarmız sevdiğimiz ve nefret ettiğimiiz unsurlarla tekiz, gerçekten tekiz, bizden bir ikinci yok, olsaydı da karşılaşsaydık tepkimiz ne olurdu onu da merak etmiyor değilim ya ☺.
Çocuk yetiştirenlerimiz var. İki güzel kızımla ben de bu gruptanım. Örneğiz bu konuda onlara. Unutmayın ve uyumayın.
Çocukların bilinçaltlarının 0–5 yaşlarında (bazı otoriteler bunu 3 yaşına kadar düşürdüler) ağırlıklı anne ve baba tarafından kodlandığını, bu kodlamanın kişinin hayatı boyunca yaşamını olumlu veya olumsuz etkilediğini, babadan güveni, anneden sevgiyi aldıklarını biliyor musunuz ? Kendimizi sevelim, çocuklarımıza vereceğimiz en güzel hediye gerçekten bu. Çünkü kendini sevenlerden taşan sevgi çocuklarına ulaşıyor, onlara sözlerle değil de hareketlerle örnek oluyor. Sağlıklı nesiller, yaratıcı nesiller işte böyle oluşuyor. Mutluluk işte böyle oluşuyor. Sevgi işte böyle başlıyor. Herşey işte böyle başlıyor.
Sevgiyle kalın, ışık olun…
Nisa Özgüven Kartın