Kanada’da mı yașıyorsunuz, genel bir yavașlık havasına, durağanlığa alıșmıș olmanız gerekir. Belki de çoktan alıștınız da farkında değilsiniz. Eğer yeni geldiyseniz, o zaman ișiniz zor, bu durağanlık bazen sinirlerinizi yıpratarak, bazen de farkettirmeden yavaș yavaș girer davranıșlarınıza. Memleketten yeni gelen ailelere bakiyorum, bazılarıyla ortak yanımız çok. Aldığımız eğitim, yașam tarzımız neredeyse aynı. Aramızdaki tek ve en büyük fark, onların daha bu yavașlık konusundan haberleri olmayıșı. Türkiye gibi, hele İstanbul gibi bir șehirden buraya geldiyseniz, en zor alıșacağınız șey bu olmalı. Ben șahsen hala alıșmadığımı düșünüyorum.
Geçen kıș birkaç arkadaș sabah erken yola çıktık. Șehir dıșında 2–3 saatlik bir yola gidiyoruz, kayak yapmaya. İki saat falan araba kullandıktan sonra su almak için bir kasabanın 24 saat hizmet veren marketinin otoparkına giriyoruz. Diğerleri arabada beklerken, ben bir koli suyu alıp gelmeye gönüllü oluyorum. Bir haftasonu sabahı, saat 8:00 gibi. Koskoca market beni bekliyor, etraf da tenha. Su kolisini kavramıș kasalara geliyorum, sabahın köründe tek bir kasa açık, onda da yașlı bir bayan var. Belli ki kasiyerlik part-time yaptığı emeklilik iși. Saçlar platin renginde ve özenle hazırlanıp gelmiș sabahın erken saatindeki vardiyasına. Eh olabilir diyorum, adamlar hem koskoca marketi benim suyum için açık tutacaklar hem de o saatte boș boș bekleyen kasiyerler koyacak değiller ya. Önümde iki kiși var, birisi ödeme pozisyonunda öbürü de ondan sonraki müșteri, sadece 1–2 șey almıș. Tamam paramı öder hemen çıkarım diyorum, ne de olsa bomboș yamaçlar bizi bekliyor. Fakat o da ne.. Kasadaki müșterinin aldığı bir malda fiyat etiketi yok. Eyvah! İşte buralardaki en önemli olaylardan birisi budur, hayat o an durur.. Kasiyer kadın eviriyor, çeviriyor malı, müșteriye soruyor, yok. Mağaza yetkilisini çağırıyor. Adam belli ki içerde bir yerde ama sabahın o saatinde koskoca marketin neresinde belli değil. Yetkilinin gelmesi bir 10 dakika falan sürüyor, acele eden kimse yok. Bir de geliyor ki, o da 50’lerden kalma, biryantinli saçlar özenle bir tarafa yatırılmıș. Sanki saç bakımı için gecikmiș adam. Duruma el koyuyor, fakat o da fiyat bilgisini haiz değil maalesef. Müșteriyle birlikte malın alındığı rafa yöneliyorlar. Önümde bekleyen, o da benim gibi mağdur müșteriyle konușmaya bașlıyoruz, ne de olsa bir dayanıșma durumu söz konusu. Memnun değiliz, homurdanıyoruz ama ne çare. Gitti gelmez ikisi de, bir 10 dakika da öyle geçiyor. Kasiyer kadın bu arada bir pratiklik örneği gösterip önümde bekleyen müșteriye ‘Sizin neyiniz vardı acaba?’ dese ya, olmaz ! Hani ne de olsa öyle alıșmıșız memleketten, saniyemiz kıymetlidir bizim. Ama burası Kanada, bir ișlem bitmeden ötekine geçilemez, kesinlikle hayır. Önümdeki müşteri ve ben fiyatı bilinmeyen ürünün fiyatının bir șekilde belirlenmesini sinir bozucu bir sabırla bekliyoruz. Ama mağaza yetkilisi ve müșteri ne zaman dönecekler, tahmini bir zaman veremiyor kimse.
O anda Kanada’nın bașbakanı çıkıp gelse o da birșey yapamaz, durum o kadar ciddi. Su kolisini bırakıp çıkma düșüncesi geçiyor kafamdan. Düșünüyorum, benim bu sessiz protestom beni daha da susatmaktan bașka birșeye yaramayacak. Neyse sonunda yetkili ve müșteri geliyorlar ama biz de sabahın köründe bu tatsız beklemeden sinir küpü olmuș durumdayız. Çok șükür sıra bana geliyor, kasiyer kadın talimat gereği söylemesi gereken soğuk bir ‘Günaydın’ı hiç birșey olmamıș gibi yapıștırıyor. Hiç öyle ‘beklettik sizi, kusura bakmayın.. ’ falan gibi șeyler demek aklından geçmiyor besbelli. Paramı ödeyip pașa pașa çıkıyorum marketten. Arabaya varıyorum, saat 8:30 olmuș, yamaçlar o kadar da boș değildir artık diye düșünüyorum. Arkadașlar yarı uyur yarı uyanık halde soruyorlar, ‘Bu kadar sürer mi bir su almak yahu?’ Onlara içerde olanları anlatsam bir on dakika da orada kaybedeceğiz. Aklıma gelen en iyi cevap ‘Yavașlık suyun fiyatına dahil’ oluyor. Arabaya biniyoru ve yola devam ediyoruz.
Bu durağanlıkla yakından ilgili bir konu da servis konusudur, memleketteki zehir gibi garsonları düșünün. Hani șu en basit kahvehaneden en lüks lokantaya kadar gittiğimizde görmeye alıștığımız ‘izzet ikram’ konusu. Buralarda ise iyi bir servise maalesef pek rastlanmaz. Șehrin en șık, en güzel semtinde bir kahveye giriyorum, kahvemi alıp boș bulduğum bir masaya yöneliyorum, üstündekileri bir peçeteyle söyle bir temizleyip oturuyorum. Kötü hizmet kahvenin fiyatına dahil..
Bankacıya hisse senetlerimi bașka bir bankaya transfer etmek istediğimi söylüyorum, olur ama 4 ile 6 hafta arası sürer diyor. Hmm, yavașlık hizmete dahil demek.. Trafiği hiç sormayın. Sol șeridi tutmuș dünyadan habersiz gidenler, ıșıkta durunca önündekiyle 3 araba boyu mesafe bırakanlar, kavșağı geçmek, dönmek için hiç acele etmeyenler, belediye otobüsünün arkasına takılıp çıt çıkarmadan bekleyenler, vs vs ayrı bir yazının konusu olabilir rahatlıkla. Kısacası yavașlık trafiğe dahildir.
Yeni gelenlerin alıșacağı çok șey var anlașılan.
bu yazı hislerime tercüman:) Ben o sola takılmış olanları İstanbul sürücülüğümle sağlayıp geçiyorum. Bu sabah da uyuz bir Mini sallanıp dururken tam sağa dönerken önüne atladım. Sabah yaşadığı bu şoku akşama atar herhalde:)